Ceza Soruşturmasının Makul Sürede Sonuçlandırılmaması Nedeniyle Yaşam Hakkının

1.Başvuru, kasten öldürme olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasının makul süratle yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

 …ilgili olaylar özetle şöyledir:

8.Başvurucunun kızı Z.G. ile damadı Zi.G. 14/3/2004 tarihinde öldürülmüştür.

9.Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen 26/3/2004 tarihli iddianamede başvurucuların yakınlarının Z.G.nin eski eşi O.P. tarafından ruhsatsız bir ateşli silah kullanılarak öldürüldüğü iddia edilmiştir.

10.Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesince (Ceza Mahkemesi) yapılan yargılamada başvurucu katılan sıfatıyla yer almıştır.

11.Yaptığı yargılama sonunda Ceza Mahkemesi Z.G. ve Zi.G.yi tasarlayarak öldürdüğü sonucuna vardığı sanığın, tasarlayarak kasten öldürme suçu nedeniyle 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu´nun 450. maddesine istinaden iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Verilen karara göre sanık ruhsatsız ateşli silah taşıması nedeniyle de mahkûm edildiğinden ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının 1 yıl 1 aylık kısmı, sanığın bir hücrede geceli gündüzlü tecrit edilmesi suretiyle infaz edilecektir.

12.Gerek sanığın temyiz istemi gerekse hükmün resen temyiz incelemesine tabi olması nedeniyle Yargıtay 1. Ceza Dairesince yapılan (Ceza Dairesi) 8/3/2006 tarihli incelemede ölü muayenesi ve otopsi tutanağının ilk sayfasının zabıt katibi tarafından imzalanmadığı gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

13.Bozma ilamına konu eksikliği tamamlayan Ceza Mahkemesi 9/5/2006 tarihinde, daha önce verdiği karar doğrultusunda karar vermiştir.

14.Bahse konu karar hem sanık hem de katılanlar tarafından temyiz edilmiştir.

15.Ceza Dairesi, başka hususlar yanında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu´nun 1/6/2005 tarihinde yürürlüğe girmesi nedeniyle her bir tasarlayarak kasten öldürme suçu yönünden ayrı ayrı lehe kanun değerlendirmesi yapılması ve ardından cezaların toplanmasına ilişkin ilkelere göre yeni bir karar verilmesi gerektiğini belirterek 20/2/2008 tarihinde hükmün bozulmasına karar vermiştir.

16.Bozma ilamı sonrası yaptığı yargılama sonunda Ceza Mahkemesi 5237 sayılı Kanun´un sanığın lehine olduğunu tespit edip sanığın başvurucunun yakınlarını haksız tahrik altında öldürdüğü sonucuna varmış ve 4/12/2008 tarihli kararıyla sanığın her bir öldürme eylemi için neticeten ayrı ayrı 20 yıl hapis cezasıyla cezalandırmasına karar vermiştir.

17.Anılan karar hem sanık hem de katılanlar tarafından temyiz edilmiştir.

18.Ceza Dairesi, haksız tahrike ilişkin hükümlerin uygulanamayacağı ve 5237 sayılı Kanun´un 1/6/2005 tarihinde yürürlüğe girmesi nedeniyle her bir tasarlayarak kasten öldürme suçu yönünden ayrı ayrı lehe kanun değerlendirmesi yapılması ve ardından cezaların toplanmasına ilişkin ilkelere göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle 24/2/2010 tarihinde hükmün bozulmasına karar vermiştir.

19.25/5/2010 tarihli celsede sanığın bozma ilamına karşı beyanlarını alan Ceza Mahkemesi, Ceza Dairesinin bozma ilamına karşı önceki kararında ısrar etmiştir.

20.Direnme kararı sanık ve katılanlar tarafından temyiz edilmiştir.

21.1/2/2011 tarihinde 15/3/2004 tarihinden itibaren tutuklu olan sanığın tahliyesine karar veren Yargıtay Ceza Genel Kurulu (Genel Kurul) 14/6/2011 tarihinde direnme kararının bozulmasına karar vermiştir.

22.Ceza Mahkemesi 15/12/2011 tarihli celsede Genel Kurulun bozma ilamına uyulmasına ve kendisine ulaşılamaması nedeniyle bozma ilamına karşı beyanı alınmak üzere sanık hakkında yakalama emri düzenlenmesine karar vermiştir.

23.Sonraki 27 celse boyunca sanık hakkında düzenlenen yakalama emrinin infazını bekleyen Ceza Mahkemesi, 29. celsenin yapıldığı 18/12/2018 tarihinde sanığın önceki savunmaları ile yargılama safahatını dikkate alarak yakalama emrinin infazını beklemekten vazgeçmiş ve sanığın 5237 sayılı Kanun´un 82. maddesi uyarınca neticeten her bir öldürme eylemi nedeniyle ayrı ayrı müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve sanık hakkında verilmiş olan aynı neviden cezalar suç tarihine göre lehe bulunan 765 sayılı Kanun´un 70. maddesi uyarınca içtima edilerek sanığın 1 yıl süre ile geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmesi suretiyle sadece bir kez müebbet hapis cezasının infazına karar vermiştir.

24.Sanık ve katılanlar temyiz kanun yoluna başvurmuştur.

25.Ceza Dairesi, sanık hakkında haksız tahrik uygulanmaması gerektiğine ilişkin Ceza Dairesi kararına karşı sanığın savunmasının alındığına işaret ederek Ceza Mahkemesince verilen kararı 22/1/2020 tarihinde onamıştır.

IV.İNCELEME VE GEREKÇE

26.Mahkemenin 28/1/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A.Başvurucunun İddiaları

27.Başvurucu; makul bir sürede yargılama yapılmadığını, bu nedenle yargılama sırasında tahliye edilen sanığın kaçtığını ve bir daha sanığa ulaşılamadığını, sanığın güvenlik güçlerince etkili ve özenli bir şekilde aranmadığını, Ceza Mahkemesinin iddialarını, sunduğu delilleri ve yargısal içtihatları dikkate almadan karar verdiğini belirterek adil yargılanma ile etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B.Değerlendirme

28.Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, yakınlarının ölümü hakkında yetkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine ilişkindir. Bu nedenle başvuru yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında incelenmiştir.

29.Anayasa’nın iddiaların değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

Herkes, yaşama... hakkına sahiptir.

30.Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri”kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Devletin temel amaç ve görevleri... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

31.Başvurucu, yakınlarının ölümü hakkında yürütülen ceza soruşturması nihayete ermeden bireysel başvuru yapsa da anılan soruşturma, bireysel başvurunun incelenmesinden önce son bulmuştur. Bu nedenle başvuruya konu soruşturmanın bütünü dikkate alınarak değerlendirme yapılmıştır.

1.Kabul Edilebilirlik Yönünden

32.Başvuruda herhangi bir kabul edilemezlik nedeni tespit edilmemiştir. Bu durumda yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2.Esas Yönünden

      a.Genel İlkeler

33.Anayasa´nın 17. maddesinin kendisine yüklediği pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin yönü uyarınca devlet, şüpheli her ölüm olayının tüm yönleriyle ortaya konulmasına, sorumlu kişilerin belirlenmesine ve gerektiğinde bu kişilerin cezalandırılmasına imkân tanıyan bağımsız bir soruşturma yürütmesi gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 54; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 94).

34.Bununla birlikte etkili soruşturma yükümlülüğü bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Anayasa´nın 17. maddesi başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi de yüklemez (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).

35.Şüpheli bir ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği etkinlikte olduğunun kabul edilebilmesi için;

- Soruşturma makamlarının olaydan haberdar olur olmaz, resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57),

- Soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58),

- Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30) gerekir.

36.Son olarak belirtmek gerekir ki olası cezai sorumluluğun tespiti adına, soruşturma sonrasında kovuşturma aşamasına geçilmiş ise ilk derece mahkemesi önündeki yargılama aşaması dâhil bütün süreç Anayasa´nın 17. maddenin gereklerine cevap verebilecek nitelikte olmalıdır (Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 30).

b.İlkelerin Olaya Uygulanması

37.Başvurucunun soruşturma makamlarının olaydan haberdar olur olmaz resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmediğine ve soruşturma sürecine gerekli ölçüde katılamadığına yönelik bir iddiası yoktur. Ayrıca başvurucunun yakınlarını öldüren kişi Ceza Mahkemesince yapılan yargılamada her bir öldürme eylemi yönünden iki kez müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmış ve sanık hakkında verilmiş olan aynı neviden cezalar suç tarihine göre lehe bulunan 765 sayılı Kanun´un 70. maddesi uyarınca içtima edilerek sanığın 1 yıl süre ile geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmesi suretiyle sadece bir kez müebbet hapis cezasının infazına karar verilmiştir. Bu nedenle başvuruya konu edilen ceza soruşturmasının etkili olup olmadığının tespiti yönünden incelenmesi gereken tek mesele, ceza soruşturmasının makul bir sürat ve özenle yürütülüp yürütülmediğidir.

38.Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yapılıp yapılmadığına ilişkin tespit başvuruya konu olayın kendi koşullarına, soruşturmadaki şüpheli veya sanık sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın karmaşıklık derecesine ve soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık gösterebilecektir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 91).

39.Başvuruya konu yargılamada Ceza Dairesinin başka hususlar yanında haksız tahrike ilişkin hükümlerin uygulanamayacağı gerekçesiyle verdiği 24/2/2010 tarihli bozma ilamı 25/5/2010 tarihli celsede okunup sanığın konuyla ilgili savunması alınmıştır. Buna rağmen tam 7 yıl 3 gün süreyle sanığın Genel Kurulun verdiği bozma ilamına karşı diyeceklerinin belirlenmesi için sanık hakkında düzenlenen yakalama emrinin infazı beklenmiştir. Ayrıca hiçbir şekilde karışıklık arz etmeyen ceza soruşturması süreci; Genel Kurulun verdiği karara kadar 7 yıl 3 ay, anılan karardan mahkûmiyet kararının kesinleştiği tarihe kadar da 8 yıl 7 ay 8 gün olmak üzere toplamda 15 yıl 10 ay 8 gün sürmüştür. Söz konusu sürelerin makul olmadığı açıktır. Bu nedenle başvuruya konu yargılamada görevli yargı mercilerinin benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip oldukları önemli rolün zarar görmesine neden olabilecek şekilde makul özen ve süratle hareket etmedikleri kanaatine varılmıştır.

40.Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3.6216 Sayılı Kanun´un 50. Maddesi Yönünden

41.30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun´un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

42. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve 100.000 TL maddi tazminat ile 150.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

43. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

44. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

45.İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).

46. İncelenen başvuruda yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Ne var ki söz konusu ihlal soruşturmanın makul bir sürat ve özenle yürütülmemesi nedeniyle verilmiş olup soruşturmanın sonucuna doğrudan etki eden bir sebeple verilmemiştir. Bu nedenle ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.

47.Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıylaeski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için yaşam hakkının usul boyutunun ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 90.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

48.Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

49.Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V.HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A.Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B.Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

C.Başvurucuya net 90.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D.294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E.Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F.Kararın bir örneğinin bilgi için Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2011/437) GÖNDERİLMESİNE,

G.Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 28/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

(Başvuru Numarası: 2018/5517  Karar Tarihi: 28/1/2021)



Uyarı : Web sitemizde yer alan bilgiler hukuki mütalaa veya tavsiye değildir. Büromuz bu sitede yer alan bilgilere, metinlere ve yayınlara dayanılmasından dolayı sorumluluk kabul etmez.

İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılar